Copyright Emre Ateş
 

NEYDİ SEVGİ?

Gecelerin birinde çıkıp yüreğinin doruklarına oturdu, insanlardan bir insan. Tefekkür için en güzel saatti yaşanılan, dupduru seher vakti. İnsanlar çoktan derin uykunun sıcak kucağındaydı. O ise düşüncelere daldı. Hayatın ruhun ne olduğunu düşündü. Neydi insanların hayatları boyunca peşinden koştukları gerçek.? Bazen bir damlası için koca ömür gözden silinen Niye anneye babaya bu kadar bağlı olurdu insan ruhu? Neden ebeveynler evlatlarının rahatı için binbir çileye katlanıyorlardı?

Sadece insanmıydı bu yolun yolcusu? Hayır bütün kainatta aynı kanun işliyordu. Bir atomda bile elektron, protonun etrafında dönüp duruyordu; dünyanın güneşin etrafında döndüğü gibi, alıp başını gitmediği gibi. Ebeveynlerin hepsi yavrularının peşinde koşuyordu neden? Cevabı basitti: SEVGİ’ydi bu. Kainatta gözlenen ve insan hayatının her safhasında hissedilen sevgi... Peki neydi sevgi? Başta insan bütün mahlukatı peşinden koşturan sevgi neydi? Bütün yüreklerde arzulanan; yaşamayı anlamlı kılan; hayallerde kurulan doğumdan ölüme onun için yaşanan bulununca içinden çıkılmak istenilmeyen.... Sevgi nasıl doğar nasıl ortaya çıkardı ansızın? Kaynağı neydi sevginin.?Niye bir çiçeğin güzel yüzüne bakmadan geçilemez? Güneşin doğuşu ve batışı ufukta rengarenk manzaralar çizerken insan ruhu şiir yazmak dalıp gitmek ister neden? Ya da bir ihtiyaç anında bunalmışken yanıbaşında bitiveren bir dost eli, yüreklere sıcaklık taşır niçin? Ana kucağı niye hep tatlıdır, düşlerde bile? Hatır soran içten bir ses memnuniyet verir, niye?

Bütün bu sorulara verilecek cevap sevgimi? Evet sevgi başka neki? Sevgi kaynağı fedakarlık olan bir ırmakmı, susadıkça içilen, içildikçe kavrulmuş ruhu serinleten? Yoksa güzellikmi, b,r gülün yapraklarının açılışında, bir yavrunun gül avuçlarında saklanan? İlkbahar gelişinde bütün yeryüzünü şenlendiren şey sevgimi? Sevgi vermekmi? Sıcak bir dost eliyle uzanan, samimi bir gülümseyişle sunulan? Sevgi cesaretmi?Destek çıkan savunan yalnız bırakmayan!... İnsan sevginin neresindeydi peki?İnsan sevgiye hasret doğuyordu; insan sevgiyi arayıp duruyordu ilk nefesten son nefese. Koşuyordu peşinden bütün gücüyle.Bunun için yaratılmıştı.Kimi buluyor kimi bulamıyor.Kimi bulduğunu sanıp aldanıyordu bir ömür boyu.Şeytanın hiç olmadı kadar oyuncakları vardı asırlarında. Süslü yaldızlı pırıl pırıl parıldayan Ulaşılması kolay bin bir teşrifatçı ile sunulan.İnsanın bir yönü çocuktu hep; sunulanı hemen alıyordu.Ellerini yüreğini parçalıyordu herşey.Gözleri öylesin kamaştıki bazılarının, bir ömür boyu farkına varamıyorlardı. Sevgiyi kaybedenler, sevgiyi bulamayanlar; sevgiye düşmandı. Tahammül yoktu gerçek sevgiye yüreklerinde.Bütün mahlukata yansıyan merhamet, şefkat ,hikmet, ilim ve sanatın adı tesadüf, içgüdü, raslantı.

Tabiattı sözlüklerinde.Adlar takmışlar takılıp kalmışlardı.Ne menem şeyler oldukları net olmayan içi boş kelimelerin arkasına saklamışlardı hakikatleri.Sevgiye düşmanlık göz ve gönülleride kör etmişti.. Mühürlenmişti alıcıları; bilemez göremezlerdi kolay kolay artık. Sonsuza dek yazık etmişlerdi kendilerine ve peşlerinden gidenlere. Anlayamadılar sevdalılarının halini. Onlarada isimler taktılar. Çözdüklerini sandılar hiç tanımadan. Yanıldıkça yanıldılar. Güneşleri yüreklerinde gözleri ufuklarda kainatın tamamıyla ilgiliydiler.Kainata yansıyan her ismi, her sıfatı okuyarak arı gibi bal topladılar gönüllerinde bir ömür boyu. Bir ömür boyu ballarını sundular açlara.

Susuzluktan çatlamış yüreklere masmavi gökyüzünden süzülüp gelen akbulutlar gibi cansuyu taşıdılar bitiviye. Hiç yorulmadılar çalışmaktan yılmadılar kendilerine atılan taşlardan.Yaratılanı sevdiler yaratan’dan ötürü. Sevgiyi okudular kainat kitabından; bilmeyenlere sevgiyi öğrettiler.Yolda kalmadılar vede vazgeçmediler sevgiden.
                                                                                    


SENİ SEVİYORUM!...

Önceleri söyleyemezdim sevdiğimi, anlatamazdım içimdekileri. Çünkü hissetmedim hiç böylesine derin duyguları kimseye. Merak ediyorum, acaba her gece seyrettiğim yıldızlar neden şimdi bu kadar parlak ve de neden daha geniş gökyüzü? Neden adını duyduğum anda heyecandan yüreciğim hızlı hızlı çarpar? Neden uyumak istediğim anda sen aklıma geliyorsun geceleri ve ben  sabah ezanlarında uyandığımda gözümü açar açmaz gül yüzün karşımda canlanıyor? Seni sevdiğimi biliyorum, ama anlayamıyorum! Bir aşk beni benden alıp bilmediğim, tarif edemediğim sınırsız ve mekansız bir aleme nasıl götürüyor anlayamıyorum. Mantığımı hislerime teslim ettim artık, tıpkı rüzgarın dilediği yere götürdüğü bir kuru gül yaprağı gibi. Aşkının serserisi bir divaneyim. Bazen de çocukluk aşkım geliyor aklıma. O zaman duyduğum çocukça hisler. Sevdiğime sevdiğimi söyleyemediğim platonik aşkım. O zaman da sevgilimi görebilmek için saçma bahanelerle yaklaşmak isterdim kendisine. Her işimde; koşarken, atlarken, oynarken, çalışırken başarıyı yakalayabilmek için aşkımın adını ortaya koyardım. O zaman çocuktum, her çocuk gibi masumdum... Şimdi yine seviyorum. Anlıyorum ki dürüst bir aşk, ebedi ömre adanmış bir aşk yaşayan herkesi, o AŞK masumlaştırır, çocuklaştırır. Kalpler yumuşar, gönüller genişler, gözlerden perdeler kaldırılır ve sevdiğini sevdiğin kadar görürsün.

 

Ey Sevgili! nasıl anlatayım sana, seni ne kadar sevdiğimi. Benim kalbim öylesine geniş ki, içine tüm güzel insanlar, kuşlar, hayvanlar, dağlar, deryalar ve hepsinin sevgisi sığmış. Kapladıkları yerse bir köşesinde tek bir hücre. Gerisi sadece sana ait ve sevginle dolu. Sen benim sahip olduğum tek varlığım, aşk oyuncağımsın. Aşk oyuncak olur mu denilebilir. Ama küçük bir çocuğun yüzünü güldüren oyuncak ve de sevgi değil midir sadece? Verdiğinde tatlı bir gülüş, aldığında da acı gözyaşları... Bir dakika unutsam seni ya da hayalin dahi kaçsa gözümün önünden saatlerce ağlarım. Tek saniye bile sürse, kaybetmişliğini yaşamaya tahammül edemem. Dokunamasam da ellerine, gözyaşların süzülmeden dudaklarına öpemesem de kirpiklerindeyken, uğrunda yüzlerce kez canımı feda etmek isterken, bir tek canımla seni bir an bile mutlu etme imkanını yakalayamasam da ömrüm boyunca, parmaklarımla okşayamasam da saçlarını, teninin kokusunu bir nefes dahi çekemesem de içime ve... Ve sen, seni sevdiğimi bilemeden ölsen de... Seni sevmekten v a z g e ç m e y e c e ğ i m. Gün gelecek kelimeler tükenecek; aşkımı anlatacak sözcük bulamayacağım. Ama hislerim diri, bedenim yorgun, sevdam solgun, beklerken ölümü yapayalnız; yaşamanın da alışkanlık olduğu, ama benim sensiz geçen her anda ölümü yaşadığım hayatta son nefeslerime doğru, başımı bir daha kalkmamak üzere son kez koyacağım yastığıma. Güneşin benim için son kez battığı ve de gecenin tüm mahlukatı gizlediği karanlık örtüsü altında, belki de beklediğim sevgiliye kavuşmanın mutluluğunu anlatmak isteyen yıldızların ışıltısını manzaralaştırmış penceremden gökyüzüne son bir bakış ta... Madde değil, mana bağımlısı gönlümün en derin yerinden ve en kuvvetli haykırışıyla... Ve hep aynı sözü... Yine o iki kelimeyi zevkle söyleyeceğim...SENİ SEVİYORUM.


manşetler

_ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞİİRİ_
Gözlerin gözlerime değince
Felaketim olurdu, ağlardım
Beni sevmiyordun, bilirdim
Bir sevdiğin vardı, duyardım
Çöp gibi bir oğlan, ipince
Hayırsızın biriydi fikrimce
Ne vakit karşımda görsem
Öldüreceğimden korkardım
Felaketim olurdu, ağlardım!

Ne vakit Maçka'dan geçsem
Limanda hep gemiler olurdu
Ağaçlar kuş gibi gülerdi
Sessizce bir cigara yakardın
Parmaklarımın ucunu yakardın
Kirpiklerini eğerdin, bakardın
Üşürdüm, içim ürperirdi
Felaketim olurdu, ağlardım!

Akşamlar bir roman gibi biterdi
Jezabel kan içinde yatardı
Limandan bir gemi giderdi
Sen kalkıp ona giderdin
Benzin mum gibi giderdin
Sabaha kadar kalırdın
Hayırsızın biriydi fikrimce
Güldü mü cenazeye benzerdi
Hele seni kollarına aldı mı
Felaketim olurdu, ağlardım!
ATTİLA İLHAN....


 
Bugün 4 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol